DEVAM: 165-166.
Namazda Selam Almanın Hükmü
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُحَمَّدٍ
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا
أَبُو
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ قَالَ
أَرْسَلَنِي
نَبِيُّ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِلَى بَنِى
الْمُصْطَلَقِ
فَأَتَيْتُهُ
وَهُوَ
يُصَلِّي
عَلَى
بَعِيرِهِ
فَكَلَّمْتُهُ
فَقَالَ لِي
بِيَدِهِ
هَكَذَا ثُمَّ
كَلَّمْتُهُ
فَقَالَ لِي
بِيَدِهِ هَكَذَا
وَأَنَا
أَسْمَعُهُ
يَقْرَأُ
وَيُومِئُ
بِرَأْسِهِ
فَلَمَّا
فَرَغَ قَالَ
مَا فَعَلْتَ
فِي الَّذِي
أَرْسَلْتُكَ
فَإِنَّهُ
لَمْ يَمْنَعْنِي
أَنْ
أُكَلِّمَكَ
إِلَّا
أَنِّي كُنْتُ
أُصَلِّي
Câbir b. Abdillah
(r.a.)'den; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) beni (haber toplamak için) Mustalik
oğullarına gönderdi. Geldiğim zaman devesi üzerinde namaz kılıyordu. Ben
kendisiyle konuştuğum halde ,o bana eliyle şöyle yaptı. Sonra kendisiyle
(tekrar) konuştum. Fakat o eliyle yine şöyle yaptı. Ben kendisini işitiyordum.
Okuyor, başı ile işaret ediyordu. Namazı bitirdikten sonra; "Gönderdiğim
iş hususunda ne yaptın? Şüphesiz ki, seninle konuşmama namazda bulunmamdan
başka bir engel yoktu" buyurdu.
Diğer tahric: Dârimî,
salât; Ahmed b. Hanbel, III, 312, 339, 446.
AÇIKLAMA:
"Ben kendisiyle
konuştuğum halde” Nesâî'nin rivayetinde "selâm verdim” şeklinde
geçmektedir. Müslim'in, Atâ vasıtasıyla Câbir'den naklettiği hadis-i
şerifte[Müslim, mesacid] de, "selâm verdim'' tabiri, geçmekte ise de,
Zübeyr'in Câbir'den naklettiği hadis-i şerifte [Müslim, mesâcıd] bu cümle,
açıkladığımız hadiste olduğu gibi kapalıdır. "Selam verdim" anlamına
da "selâmın dışında bir söz söyledim" anlamına da gelebilen
lafızlarla rivayet edilmiştir.
"Bana eliyle şöyle
yaptı" tabiri ile Müslim'in rivayetinden anlaşıldığına göre Resûl-i Ekrem
(s,a.)'in eliyle yeri işaret ettiği anlaşıldığına göre, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)
eliyle yeri işaret ettiği ifade edilmek istenmiştir. Bu da gösteriyor ki,
namazda bir ihtiyacdan dolayı elle işarette bulunmak caizdir. Nitekim Mâliki,
Şafiî ve Hanbelî ulemâsının görüşü de böyledir. Ancak Resûl-i Ekrem'in yere
doğru eliyle yaptığı yaptığı bu işaret selâma cevap vermek anlamına gelmez.
Eğer selâma cevab vermek maksadıyla işaret vermek isteseydi, elini yere doğru
değil de havaya doğru kaldırırdı. Yere doğru olan işaretin mânâsı ise,
"bekle namazdan sonra konuşuruz" anlamına gelmektedir. Nitekim
Buhârî'nin Câbir'den rivayet ettiği hadiste, Hz. Câbir'in Resûl-i Ekrem'in bu
hareketinden, selâmının alınmadığı anlamını anladığını ve yapmış olduğu bir
hatanın buna sebeb olduğunu zannederek Resul-i Ekrem namazı bitirip açıklama
yapıncaya kadar üzüldüğü ifâde edilmektedir.[Buhârî, amel fis-salat]
Bu da gösteriyor ki,
Resûlullah (s.a.v.)'in buradaki işareti, selâm almak anlamına gelmemektedir. Bu
düşünceden hareketle Hanefî ulemâsı Bu-hârî hadisinden başka şu hadis-i
şeriflere de dayanarak namazda işarette bulunmayı caiz görmemişlerdir.[bk. 923
no'lu hadis.] Görüldüğü gibi, açıklamakta olduğumuz Ebû Dâvûd hadisi fiilî
hadistir. Oysa sözü geçen Buhârî hadisi, kavlî hadistir. Kavlî hadisler ise,
fiilî hadislere tercih edildiğinden Hanefî ulemâsı, Buhârî hadisiyle amel
etmişlerdir.
Namazda selâm almanın
hükmü ile ilgili görüşler bir önceki hadisin açıklamasında geçtiğinden burada
tekrar etmeyeceğiz.